5 Ocak 1922 ninelerimiz için yakın, çocuklarımız, torunlarımız için çok uzak bir tarih sayılır. Adana’mızın gurur günü, biz Adanalılar için unutulmaz bir gün… 5 Ocak 1922 kurtuluşunu kutlama amacı ile Büyük Saat ile Ulu Camii arasına çok büyük bir bayrak çekilmiş ve daha sonra bu bayrak çekilmesi olayı il’in kurtuluş günlerinde tekrarlanmıştır. Bayrak; Adana’nın simgesi haline gelmiştir.
Bu arada bilmeyenler veya unutanlar için bir de not düşeyim. Arif Nihat Asya Adana Erkek Lisesinde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptığı sırada 5 Ocak 1940 tarihinde törende okutmak üzere o meşhur “Bayrak” şiirini yazmıştır.
BAYRAK
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,
Işık ışık, dalga dalga bayrağım!
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selâmlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.
Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder…
Gölgende bana da, bana da yer ver.
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar:
Yurda ay yıldızının ışığı yeter.
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düştüğümüz gün
Gölgene sığındık.
Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı
Yüksek yerlerde açan çiçeğim.
Senin altında doğdum.
Senin altında öleceğim.
Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yeryüzünde yer beğen!
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim!
Mustafa Kemal Paşa 31 Ekim 1918’de geldiği Adana’da 11 gün kalmış, etrafın ve halkın durumunu inceleyerek bunu Genel Kurmay Başkanlığı’na bildirmiştir. İskenderun’a asker çıkararak işgal teşebbüsünde bulunulursa İngilizlere ateş açılacağını zamanın hükümet ve başbakanına telgrafla bildiren Mustafa Kemal Paşa, aynı zamanda kendine bağlı kumandanlara da benzer bir emir vermiştir.
Kısa bir süre sonra işgal kuvvetleri Mersin Limanından Çukurova’ya girmiş, tüm kilit noktaları kontrol altına almış ve sonra Adana’yı işgal etmişlerdir. Bu işgal sırasında Türklere ait bütün sembol, arma, işaret ve levhalar yok edilmiş ve sistemli şekilde Türk Halkının soykırımı yoluna gidilmiştir.
Tarihi açıdan bakılacak olursa, Adana’dan verilen bu ilk emir Türk Kurtuluş Savaşı’nın ilk emridir. Nitekim 15 Mart 1923’te Adana’ya tekrar gelen Mustafa Kemal Paşa bu durumu şu sözleriyle toplum ve tarih önünde kanıtlamıştır: “Bende bu vekayiin ilk hiss-i teşebbüsü bu memlekette, bu güzel Adana’da vücut bulmuştur.”
1918-1919 yıllarında Adana’da tam bir terör ve cinayet dönemi yaşanmıştır. Bunlar arasında “Abdi Ağa Çiftliği” olayları, şehir içi cinayetleri, Taşköprü’de Türklerin çarmıha gerilişi ve kırbaçlanarak işkence yapılması gibi olaylar toplum şuurundan ve hatırasından çıkmayacak olaylar haline gelmiştir. Bunca terör ve baskı arasında Adana ve yöredeki Türkler, örgütlenerek Kilikya Milli Kuvvetler Teşkilatını oluşturmuşlardır. Çukurova, bölgelere ayrılarak, her bölgeye milis kuvvetleri ve komutanı atanmış ve tüm yöre bu milli direnme ve mücadele teşkilatının denetimine girmiştir.
Şubat 1920’den itibaren milli kuvvetler düşmana karşı zaferler kazanmaya başlamış ve her zafer daha iyi bir örgütlenme ve daha yüksek bir moral kuvveti sağlamıştır.1920’de Toroslar’dan Fransızlara saldırı başlatılmıştır. Sonuçta 27 Mayıs 1920’de Fransız orduları komutanı Mehil, milli kuvvetler tarafından esir alınmıştır. “Karboğazı Olayı” olarak bilinen olay, Kuvay-ı Milliye’nin ilk siyasi zaferidir. Bunu takiben 28 Mayıs 1920’de Fransızlar Mersin-Adana hattına çekilmişler ve kuzey Çukurova (Kozan ve diğer dağlık bölgeler) tamamen kurtarılmıştır. Düzlük, ovalık yörelerde Ermeniler zulüm ve şiddeti arttırmışlar ve sayısız cinayetleri işlemişlerdir. 10 Temmuz 1920’de Ermeniler tarafından Türklere karşı büyük bir şiddet ve soykırım harekâtına girişilmiş ve bu harekât sonucu on binlerce Türk Toroslar’a doğru kaçmıştır. Dört gün süren bu hareket tarihte “Kaç Kaç” olayı olarak isimlendirilmiştir.
Fransız işgali sırasında Adana’ya getirilip yerleştirilen Ermenilerden de çektikleri sıkıntıları çocukluğumda bizzat babaannemden dinlemiştim. “Kaç Kaç” olayı işgal sırasında gencecik gelinlerin beşikteki yavrularını bağrına basıp dağlara koştukları kara günleri bağrında saklar. Bazı gelinlerin o korku ve telaş içinde bebeklerinin yerine yastığı kucaklayarak dağa çıktıkları ve bebeklerini beşikte bıraktıkları günlerin hazin hikâyesidir. Türklerin soykırıma uğradıkları kanlı işgal yıllarıdır. Ailelerin eli silah tutan erkekleri savaşta düşmanla cenkte iken gencecik gelinlerin, küçücük çocukların, ak saçlı yaşlıların var güçleriyle düşmandan kaçıp Toros dağlarının kucağına sığındıkları çileli işgal yıllarının dört günlük kara gölgesidir.
Aslında Adana’mız da adının önüne konulacak “kahraman, şanlı, gazi” gibi unvanları hak eden illerimizdendir. 5 Ocak 2022 Adana’mızın kurtuluşunun 100. Yılı kutlu olsun.