Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Adana Milletvekili, TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Üyesi Ayhan Barut, Meclis’te ülke tarımının ve çiftçinin sürekli artan sorunlarına dikkat çekip çözüm önerilerini paylaştı. En az ulusal egemenlik kadar önemli gıda egemenliğine yönelik tehlikeye işaret eden Barut, “Gıda egemenliği olmayan toplumlar bağımlı hale gelir. En büyük beka sorunu tarımdaki gıda güvenliğidir. Ülke tarımını üretmeyelim, ithal edelim diyenler batırdı. Güvenli gıdaya erişim için tarımın ve çiftçinin sorunlarına çare bulalım” dedi.
“BEKA SORUNUDUR”
Uluslararası sözleşmelerin görüşüldüğü Meclis Genel Kurulu’nda çiftçilerin sorunlarıyla bitkisel ve hayvansal üretimde yaşanan problemlere değinen Ayhan Barut, “Ulusal egemenlik, ülkemiz, halkımız, yarınlarımız ve bizler için hayati bir önem taşır. En az bu kadar önemli bir husus daha var ki, o da güvenli gıdaya erişim yani bir başka ifadeyle gıda egemenliğidir. Son günlerde sürekli gündeme getirilen bir beka sorunu da, aslında en büyük beka sorunu da tarımdaki gıda güvenliğidir. Çünkü gıda güvenliği olmadan bir ülkenin, bir ulusun ayakta kalma şansı yoktur. Tarım ve dolayısıyla da gıda olmadan sağlıklı bir yaşamdan da söz etmek mümkün değildir” diye konuştu.
“KARABASAN GİBİ ÇÖKTÜNÜZ”
Emektar çiftçilerin binbir zorluk içinde yaşama tutunmaya çalıştığını ifade eden Ayhan Barut, konuşmasını şöyle sürdürdü;
“Bu topraklarda 101 yıl önce genç Cumhuriyetimizi kuranlar, tarım devrimine başarıyla imza attılar ancak son dönemde tarım kapkaranlık bir dönemi yaşıyor. Ülkemize, tarımımıza ve çiftçimize Adeta karabasan gibi çöktünüz. Bu yıl tarımdaki bütçeden desteklemelerin tutarı 91,5 milyar lira oldu. AKP döneminde 2006 yılında çıkarılan Tarım Kanunu’na göre destekler, ‘Gayrisafi milli hasılanın yüzde 1’inden az olamaz’ deniliyor. Buna göre zorunlu destekleme tutarının 412 milyar lira olması gerekiyordu ancak buna iktidar uymuyor. Kanuna uymayarak suç işlemeye devam ediyorlar. desteklemeler hem yetersiz hem de anlamsız kalıyor. Desteklemeler yeterli seviyeye çıkarılmalı ve çiftçiye de peşin olarak ödenmelidir.”
BUĞDAY İÇİN 15 LİRA İSTEDİ
Çukurova Bölgesi’nde buğday hasadının sürdüğünü anımsatarak Toprak Mahsulleri Ofisi ve AKP iktidarını göreve çağıran Barut, şöyle devam etti:
“Türkiye’de şu anda turfanda olarak bölgenin, ülkenin en erken hasadı Çukurova’da buğday hasadı olarak başladı. Hasat zamanı aslında üreticilerin bayram günüdür ama döneminizde maalesef yirmi iki yıldır üreticilerimizin, hasat yapan üreticilerimizin kara günü oldu. Şu anda da hasat yapan üreticiler kara kara düşünüyorlar çünkü binbir emekle üretmiş oldukları buğdaylarını kaça satacaklarını bilmiyorlar. Zirai ilaçtan tohuma, gübreden mazota, elektriğe, her şeye yüzde 100’ün üzerinde zam geldi. Tarımdaki enflasyon ise yüzde 75’i geçti ama buğday için geçen yıl Toprak Mahsulleri Ofisi kiloda 8,25 lira fiyat açıklamıştı, şimdi bu maliyetlerin artışının akabinde amasız fakatsız, lakinsiz en az buğdayın 1 kilogramının fiyatının 15 lira olarak açıklanması gerekiyor. Bir somun ekmeğin bile 10 lira olduğu bir dönemde şu anda buğdayın serbest piyasadaki, borsadaki fiyatı 9 lira. Çiftçi zarar etmeyecek şekilde aradaki farkı, Toprak Mahsulleri Ofisi marifetiyle üreticiye vermeniz gerekiyor. Üreticimizin zarar etmeden farkının karşılanması hem Toprak Mahsulleri Ofisinin hem de iktidarın görevidir. Toprak Mahsulleri Ofisi halen sessizliğini koruyor, alımla ilgili bir açıklaması ve neyi ne kadar alacağıyla ilgili bir bildirisi yok. Bizler de istiyoruz ki tarım ve çiftçilerimiz hep desteklensin, ulusal, sürdürülebilir, planlı, öngörülü tarım politikalarıyla gıda güvenliği ve egemenliği sağlansın. Eğer bu olursa hem üreticimiz kazanır hem tüketicimiz korunmuş olur.”
“BORÇ 300 KAT ARTTI”
Türkiye’deki sürekli katlanarak artan çiftçi borçlarına vurgu yapan Ayhan Barut, şunları söyledi:
“Bu ülkede çiftçilerimizin piyasalara, bankalara, finans şirketlerine ve kamuya yaklaşık 700 milyarın üzerinde borcu var. AKP iktidarı 2002 yılında iş başına geldiğinde çiftçimizin borcu 2,5 milyar lira civarındaydı, neredeyse bu borç yirmi iki yılda 300 kat civarında artmış. AKP’nin aynı zamanda tarımdaki yanlış politikaları nedeniyle de ÇKS kayıtlarına göre döneminizde 800 bin çiftçi tarımdan uzaklaşmış ve kopartılmış. Vahim olan bir şey daha var, iktidarın bu politikaları sonunda köylerde şu anda tarım ve hayvancılıkla uğraşacak bir genç kalmadı. Çiftçiliği sürdürecek, babadan oğula geçen bir meslek olmaktan artık döneminizde çıktı. Bu da sizin rekorunuzdur.”
“SİZİ GİDİ İTHALAT SEVİCİLERİ SİZİ”
AKP iktidarının tarımda bile isteye yanlış politikalar uyguladığını aktaran Barut, şöyle konuştu:
“Bakın, ‘Üretmeyelim, paramız var ki ithal ediyoruz’ anlayışıyla sürdürülen bu politikalarla AKP iktidarı tarımda egemenlik yerine bağımlılığı bile isteye seçiyor. Türkiye geçen yıl tarım, gıda ve içecek sektöründe yaklaşık 20 milyar dolarlık bir ithalat gerçekleştirdi. Geçen sene tamı tamına 10 milyon ton civarında buğday ithalatı yapıldı. Bunların arkasından yine aynı süreçte 1 milyar 678 milyon dolarla soya fasulyesine, 1 milyar 300 milyon dolarla ayçiçek yağına para ödendi. Yine, yılda ortalama 1 milyon ton pamuk ithalatına ise 2 milyar dolar para ödeniyor. Tüm AKP iktidarı döneminde, yirmi iki yıllık dönemde 85 milyon ton buğday ithalatı gerçekleştirdiniz, 25 milyar dolar parayı kendi üreticilerimizin değil yurt dışındaki üreticilerin cebine gönderdiniz. Size biz boşuna ‘Yatacak yeriniz yok’ demiyoruz. Sizi gidi ithalat sevicileri sizi. Gerçekler acıdır. Yanlışa dur denilmezse bu kara tablo çok daha büyüyecek ve kötüleşecek.”
“MUTFAKTA ET DEĞİL DERT KAYNIYOR”
Bitkisel üretim alanında olduğu gibi, hayvansal üretimde de ciddi sorunlar bulunduğunu bildiren Ayhan Barut, şöyle dedi:
“Mutfaklarda et yerine dert kaynar durumda. Yüksek enflasyon, fahiş zamlar halkın gelir ve maaşını eritti, paramız pula döndü. Vatandaşlarımız artık kiloyla değil, gramla et almak için uzun kuyruklarda bekliyor. Daha üç ay önce 400 ila 450 liraya satılan kıymanın fiyatı şu anda 650 lirayı geçti, kuşbaşı ve pirzoladan da bahsetmiyoruz bile. Yoksul, uygun fiyatlarla sofrasına koyduğu ciğerinden paçasına, sakatatına kadar hiçbir şeyi alamaz oldu ve bunların fiyatları da aldı başını gitti. Önümüzde bir Kurban Bayramı var; Diyanet, vekâleten kurban kesim bedeli için küçükbaş hayvanlar için 11.750 liralık bir fiyat açıkladı. Şimdi buradan söylüyorum; 17 bin lira asgari ücret alan vatandaşlarımız ile 10 bin lira emekli maaşı alan, sefalet içerisinde olan, bu ücrete mahkûm edilen emeklilerin kurban kesmesi hayalin ötesine geçti. Geçtim kurban kesmesini, halkımızın sofrasına et koyması bile artık mucize sayılır. Bu zalimlik dönemi elbette bitecek çünkü yerel seçimde yaptıklarınızın hesabını soran halkımız, hiç endişeniz olmasın, yakın bir tarihte genel seçimde de sizden bunun hesabını misliyle soracak.”
EGEMENLİK VURGUSU
Hayvansal üretimde artan maliyetlerin yarattığı sıkıntıları aktarıp üreticilerin taleplerini aktaran Barut, sözlerini şöyle tamamladı:
“Et ve süt fiyatlarıyla ilgili evrensel olarak kabul gören bir kural var: Üretici 1 litre sütle en az 1,5 kilogram yem alabilmelidir. Eğer bunu gerçekleştiriyorsa bu üretici para kazanıyor ya da bu faaliyetini sürdürebilir demektir. Ancak AKP döneminde ve şu anda 1 litre sütle ancak 700 ya da 800 gram yem alabilmektedir, bu durumda da hayvancılığın sürdürülmesi imkânsızdır. Temelde kırmızı et üretimini doğrudan etkileyen faktörlerin başında süt ve yem paritesi gelmektedir. Türkiye’de bugün, şu anda 14 lira olan sütün maliyeti aslında 17 liralara dayanmıştır. Sattığı süt ve etle hayvanını besleyemeyen çiftçimiz doğrudan hayvanlarını kesime gönderiyor, yerine yenisini koyamıyor. Meralar, otlaklar yok edilirken de yemden samana maliyetler katlanarak artıyor. Bu duruma sebep olan AKP iktidarı, tıpkı bitkisel üretimde olduğu gibi hayvansal üretimde de bilindik taktiklerini uyguluyor. Aynı taktikleri uygulayarak farklı sonuç elde etmeye çalışıyor; bunun da mümkün olmadığını görüyoruz. Bugün krizdeki tarım ve hayvancılığın kurtuluşu için, elbette ki üretici ve besicinin refahı için, halkımızın da güvenli gıda gereksinimi için üretimin ve üreticinin desteklenmesi, tüketicinin de korunması gerekiyor. Üretmeyen toplumlar bağımlı hâle gelir, egemenlikleri tehlikeye girer.”