“Utanmazlık” başlıklı yazım gereken tepkiyi almadı.
Bunun tek nedeni az okunan bir yazar olmamdan kaynaklanıyor olabilir, bu mümkün.
Başka bir nedeni:
Okuyanların kimileri kendilerindeki ‘döndülüğü’ gördüklerindendir!
Hiç kolay değil bir insanın kendi ‘döndülüğüyle’ yüzleşmesi, hele ki biri onun yüzüne ‘döndü’ demesi.
Hele hele mi bunu kendisine kiitiraf etmesi hiç kolay değil.
Zorun zoru, işte bu!
Aslında o yazımın başlığı, ‘Utanmazlık’ değil de ‘döndüler’ olmalıydı. Cuk diye otururdu.
Neyse bu başlık bu yazıma nasip oldu.
Olsun!
İtiraf edelim hepimizin içinde bir dönmelik var.
Yoksa hiç kolay değildir dönme olmak.
Kolayın kolayı da bu!
Yoksa koca koca insanlar dönme olur muydu?
Hele ki kariyer yapmış insanlar.
Bir Soner Çetin, bir A. Kemal Akay kendine ‘dönme’ dedirtir miydi?
Çıkarcılık devreye girince her şey yutuluyor, yeniliyor.
Bir arkadaşım şöyle yapmıştı bir gün:
Bir kâğıdın üzerine kocaman ‘namussuz’ yazdı. Sonra cebinden kâğıt para çıkardı, yazının üzerini kapadı. Para namussuzun üzerini örtmüştü, görünmüyordu.
Çıkar insanı ne hale getiriyor.
Çekinmeden, utandırmadan ‘döndülerin’ safında yer aldırtıyor.
Döndü sadece bir isimden ibaret değil, daha derin, daha manalı bir anlamı daha var.
Döndü sadece isimden ibaret olsaydı bir sıkıntı olmazdı, ama değil.
Döndü, bir yerden dönmek, bir düşünden dönmek gibi.
Döndülerin en meşhur örneği Cem Karaca’ dır.
Biz Cem Karaca’ nın yaptığı şarkılarla yürürdük sokaklarda. Grevlerde, boykotlarda, cenazelerimizde onun şarkılarını söyledik.
Faşizme karşı mücadele ederken onun şarkıları vardı.
O ne yaptı, çıkarı için Özal’ dan af diledi.
Özal fırsatı değerlendirdi, bir solcu kendisinden af diliyordu, “affet baba” diyordu.
Döndü, Özal’ a methiyeler düzdü. Bununla yetinmedi dönmeliğine şarkı yaptı.
Utandı mı?
Utanmadı!
Cem Karaca acep hiç düşündü mü dönerken, kendi şarkılarını söylerken vurulan gençleri, işçileri?
Düşünmez olur mu?
Nitekim dönmelik bilinçli bir tercihtir.
Kişinin çıkarı başkalarının canından tatlı olunca ‘döndülük’ tatlı olur.
Döndülerin yüzü cıncıkla sıyrıldığı için utanmazlar.
Söz konusu olan bu iki Adanalı başkan da böyle, yüzleri cıncıkla sıyrılık, yoksa çıkabilirler mi halkın önüne?
Ben çıkamazdım.
Aklı başından hiçbir Adanalı da çıkmaz.
Pişkin pişkin sırıtamazdım halkın önünde.
İki türlü dönme vardır, biliyorsunuz; üçüncü tür döneneden söz etmiyorum.
Onların ki tamamen fiziksen dönüşümdür, hissettikleri cinsiyete dönme girişimidir, bir tercih değildir. Ve bu dönüşümleri hiç kimsenin eleştirme, yerme, hastalık olarak görme hakları yoktur.
Olumluya dönüşün, en güzel dönüşümdür.
Mesela:
Bir sağcının, bir ülkücünün, bir faşistin solcu olması, demokrat olması, devrimci olması dönmenin en güzelidir, en anlamlısıdır, insancasıdır.
Ben artık ezilenin, sömürülenin, yok sayılanın, yoksulun safındayım demenin anlamlı halidir; erdemliliktir.
Ben insanım demek en güzel çığlıktır.
Bir de güzellikten çirkinliğe dönme var.
Ezenin, öldürenin, işkence edenin, sömürenin safına geçmek, ağanın, paşanın, diktatörün, kapitammmuhittin conban
Milistin yanında olmak, kötülerin koluna girmek, çıkarcılığı kendine özne yapmak…
İnsana düşman olmak, çıkara dost olmak budur işte.
Bu da ‘döndülerin’ işidir.
Bir başka örnek mi?
Ertuğrul Günay.
Halktan yanaydı, demokrattı, solcuydu…
Döndü.
Erdoğan’ ın safına geçti. İnançlarına, halkına, safına ihanet etti. Tek adamcılığın taşlarını döşeyenlerden biri oldu.
İtibarını çıkarı için harcadı.
Şimdi seviliyor mu?
Kimse sevmez, hele Adanalı ‘dönmeleri’ hiç sev
mez.
Soner Çetin, A. Kemal Akay artık ağzıyla kuş tutsa, Adanalılar için bir dönmedir.
Adanalı oy vermez.