HAYVAN SEVGİSİ

4 Ekim Hayvanları Koruma Günü nedeniyle eski bir yazımı hatırladım. 13 Mayıs 2010’da kaleme aldığım yazımı biraz düzenlemeler yaparak sizlerle paylaşmak istedim. Bu arada bir gün yetmez, her gün sevip korumalıyız dilsiz dostlarımızı…

20 Aralık 2006 tarihinde hayatımda yepyeni bir sayfa açılmıştır. Nasıl mı? Anlatayım:

Kızım, bir hafta sonu babasının yanına gitmişti. Dönüşte sırt çantasında gizleyerek henüz 15 günlük bir köpek getirmiş,  önce onu benden gizlemiş, birkaç saat odasında misafir etmişti. Köpeği gördüğüm anda çığlık atmıştım. Yerdeki simsiyah yumağı işaret ederek ” Bu, gidecek!” diye haykırmıştım. Kızım da birkaç günlüğüne sevmek için getirdiğini belirtmiş, benden izin istemişti. Kızımın yalvarmalarına dayanamadım “Sadece birkaç gün hem de benden uzak olması kaydı ile…” diyerek izin verdim.

Yıllar önce bir köpeğin saldırısına uğramıştım. Hatta kaçarken düşmüştüm, saatim kırılmıştı, ellerim ve dizlerim kanamıştı. Zaten eskiden beri köpek korkum vardı. Bu olayla köpeklerden iyice uzaklaşmıştım. Hatta köpek gördüğüm yollardan geçmemiş, yolumu değiştirmiştim. Hayvanları kartpostal resimlerinde, fotoğraflarda seviyordum. Ancak onlara asla dokunamıyordum.

Oysa çocukluğumda evimizde her zaman hayvan beslemişizdir. Bu; bazen kedi, bazen köpek, bazen kuş olmuştur. Sarman adını koyduğum bir kedim vardı, ilkokul ikinci sınıfta öğrenci iken yolda bulup eve getirmiştim. Annem çok merhametli, anlayışlı, sevgi yüklü, mükemmel bir kadındı. Bizi üzmedi. Özellikle ablam tam bir hayvan severdi. Elmanın içinden çıkan kurdu bile beslemeye kalkmıştı. Kibrit kutusuna pamuk koyarak elma kurduna yatak yapmıştı. Annem, ablamı zor ikna etmişti. Ablam da elma kurdunun beslenmeyeceğini anlamıştı. Gerçi o zamanlar 6-7 yaşlarındaydı. Bir ara sincap beslemişti.Adı Bıcır idi sincabımızın.Bir sabah uyandığımızda telefonumuzun çalışmadığını görmüştük.Meğer Bıcır, telefonun kablosunu kemirmiş.

İşte hayvanlardan ürken ama özellikle köpek fobisi olan bir kadındım ben. Köpek ile beni aynı karede düşünmek bile akıl almaz bir durumdu. Sonuçta kızım için üç günlüğüne bu köpeğe katlanacaktım.”Adı ne?” dedim.”Şirin” dedi kızım. Ben sevmedim bu adı. Müzik öğretmeni tatlılar tatlısı Jale’mizin de simsiyah bir köpeği vardı. Jale’ye gittiğimde köpeği başka odaya kapatmasını isterdim. Adı Zeytin’di. Simsiyah bir terier…”Köpeğin adı Zeytin olsun. Jale Abla’nızın köpeğinin adını koyalım buna.” dedim. O günden sonra Zeytin oldu adı, köpekten korkan ben köpeğin isim annesi oldum üstelik.

Aradan üç gün geçti.”Ne zaman gidecek bu hayvan?” dedim.”Anne, ne olur birkaç gün daha kalsın. Korkma bak dişleri bile yok. Minnacık… Dokunsana…”dedi kızım. Ürkerek dokundum. Her gün biraz biraz dokunmaya, zamanla okşamaya başladım.

15 günlük bir yavru iken misafir geldiği evin bir ferdi oldu zeytin. Üstelik kızımın köpeği ama veterinere göre beni sahibi sanıyormuş. Çünkü genelde onunla evde yalnız kalan, yemeğini veren benim. Rutin sağlık kontrolleri var. Aşıları zamanında yapılır. Banyosu, temizliği ile kızım ilgilenir. Biz ne yersek o da onu yer. Özel köpek mamalarını hiç sevmedi. Zaten biz de ona hiç mama almadık. Kedi sever komşum Meral ona köpek maması almıştı, Zeytin yemedi. Sadece veterinerinin önerdiği sütlü, vitaminli kemikler alırız.

Kimseye zararı, zahmeti yoktur. Sorunsuz, sevgi dolu bir köpektir. Onun sayesinde hayvanlardan korkmuyorum. Artık köpek görünce yolumu değiştirmiyorum. Kısaca bu köpek bizim ailemizin bir parçasıdır. Canımız sıkkın olsa bile o bizi neşelendirir.

Dün akşam saat 20.30 da apartman toplantımız vardı. Kimse katılmaz genelde. Dün de yöneticiyle beraber sekiz kişi toplanmış, karar almışlar.”Köpek giren eve melek girmez.” diye buyurmuşlar. Benim evime meleğin girip girmemesi onları çok mu ilgilendiriyor acaba? Melekler bazı evlere girmezler belki ama inanın köpekli evler değildir girmedikleri… Kalbi kapkara, merhametten, insanlıktan nasibini almayanların sadece evlerine değil, kalplerine de girmez melekler…  27 daireden sadece üç kişi melekler konusunda endişeliler. Benim o konuda endişem yok. Biraz mantıklı olalım. Sevaplarımızı, günahlarımızı yazan omuzlarımızdaki iki melek bizden ölene kadar ayrılmazlar. Bu da “Köpek giren eve melek girmez.” tezini çürütmeye yeter de artar bile…

Ayrıca bir ailenin ferdi atılabilir mi hiç? Kimseye zararı yok. Gereksiz havlaması yok. Apartmanı kirletmiş değil… Bu arada asansöre yazı yazanlar, duvarları çizenler, top atarak camları kıranlar hangi evlere ait canlılardır merak ediyorum.

Hiç endişe etmesinler, merhamet ve sevginin olduğu yerdedir melekler… O, evimizin neşesidir. Ha bir gün olur da köpeğimiz giderse apartmanın asansörüne yazı yazanları gördükçe bir köpek olan Zeytin’in, insan kılığında gezen bazıları gibi böyle densizlikler yapmadığını hatırlayıp gülümseyeceğim.

Zeytin, 5 Aralık 2016’da 10 yaşında olacak. Zeytin apartmanın sevgilisi… Özellikle çocuklar “Zeytin ne zaman aşağı inecek?” diye onun gezinti saatini iple çekiyorlar. On yıldır bir Allah’ın kuluna zarar vermemiştir. Asla ısırmamıştır. Beklediği biraz yemek, biraz su ve çokça sevgi…

“İnsanları tanıdıkça, hayvanları daha çok seviyorum.”

Saygılar…

 

 

 

Bunları da Okuyabilirsiniz

DEVLETİ KAYITSIZ ŞARTSIZ SEVİN…

Her insan yaşamı boyunca iki devlete sahiptir; 1-Sınırları içinde yaşadığı kurumlarıyla bağlı ve sorumlu olduğu …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir