Büyük oyunların küçük savaşçılarıyız hepimiz. Ezilen, hor görülen, bütün bunlar yetmezmiş gibi alay edilen bir toplum olduk…
Tepeden tırnağa kadar yoksulluk işlemiş içimize, öyle bir hale gelmişiz ki açlık, sefalet bizi yormuş gözümüzü açamaz olmuşuz kan emicilere karşı…
Oynanan oyunların birer piyonları olarak rolümüzü de iyi becermişiz hani… Sırf bu yüzden de tebrik etmek lazım kendimizi. Satmışız çünkü her şeyimizi, özgürlüğümüzü, yüreğimizi, kalemimizi ve nefislerimizi…
Bir varoluş hikayesiyle başlayan tarihimizi bir yok oluşla taçlandırmışız. Yok olmaya yemin eder gibi, biat edip hep susmuşuz yıllarca, bıkmadan usanmadan soytarılık etmişiz bizim kutsal kralımıza, mehdimize ve dahi bilumum tanrıların efendisine!!!
Şimdi kim haklı? Bu duruma gelmek için harcanan savaşlar mı, bu durumu kabullenen bizler mi?
Tabi ki onlar haklı bizi ötekileştirirken, ayrıştırırken ve bizleri tıpkı bir sinek gibi ezerken seyirci kaldık. Haksız biziz, başımıza ne geldiyse hak ettiğimiz için geldi.
Şimdi kimse karşıma çıkıp demesin bana ‘’biz haklıyız’’ diye.
Bu ülkede yıllardır birilerinin ekmeğine yağ sürdük, birileri en yüksek yere gelirken biz daha da dibi gördük, yılmadık şak şakladık, yılmadık yalakalaştık.
Hadi şimdi söyleyin bana kim haklı?
Dedim ya büyük oyunların küçük savaşçılarıydık biz, tarihimizi de unuttuk benliğimizi de ve maalesef artık insanlığımız da gitti ellerimizden.
Şimdi seyredelim dört mevsimi yaşayan ülkemin güzel havasını, bedava ya ısınalım güneşin o eşsiz sıcağında, bedava ya.
Ne kaldı bizlere, ne kaldı yarınlara?
Geleceğimiz yok olmuşken bu denli. Biz o muhteşem atmosferi koklayalım hep beraber…
Hiç kusura bakmasın kimse, bu denli yaşanan tüm kötülükler, zincirleme hepimizin sayesinde.
O yüzden kimse bana bir şey demesin.
Bu son cümleyle tüm anlatmak istediklerimi anlatacağıma inanıyorum.
Beyhude olsa da;
“Her toplum hak ettiği şekilde yönetilir.” Tıpkı bizler gibi…