Haykır acını ey halk, baş eğme haykır/Bir yol kavşağındasın ve ancak/Yaraların, haykırışlarla onarılır/ Bir yol kavşağındasın ve senin/Değişmek için çırpınıyor kaderin/Kuşan alnında biriken o kara teri/Sırtında şakırdayan kırbacı kopar/Soluk al, ışıldat o mazlum yüreğini/Bak; korlaştı acıların, kozalandı/ Ey halk, parçala şu nankör suskunluğunu/ Baş kaldır artık
Nihat Behram
Her gün biraz daha yalnızlaşıyor, biraz daha mutsuzlaşıyoruz. Bir şeyler büyüyor içimizde, dışımızda ve ülkenin dört bir yanında. Büyüyor yoksulluk, işsizlik… Kirlendi bütün değerlere dair ne varsa. Bir çürümenin tam da orta yerindeyiz.
**
Bakın nasılda kıskanıyorlar değil mi çöpten ekmek toplayanları, ucuz ekmek kuyruklarında bekleyenleri, yarı fiyatına bayat ekmek alanları, evsizleri, sokak çocuklarını… ‘’Açım’’ diye isyan edip kendini yakanları…
**
Salgının en yoğun olduğu günlerde o kadar ihtiyaç olduğu halde bir tek sağlık emekçisi atanmayan, hatta atanamayan, öğretmeni, avukatı, mühendisi ve nicelerinin işsiz olduğu, iş bulma umudunu bile kaybedenlerin sayısının katlandığı kıskanılan bir ülke düşünün…
**
Ne kadar çabuk unutuyoruz bazı şeyleri. Din istismarı, kadın ve çocuk istismarı… Bu ülkede İslam peygamberi adına AKP amblemli nüfus cüzdanı çıkartılıp “Tayyip” ismini çocuklarının arasına yazılmasını da gördü.
**
İnsanın asıl içini acıtan ise çocuk tecavüzleri konusunda tebrik kuyruğuna girilmesiydi. Ensar pisliğinde ki o iğrenç olayın ardından, ‘’Bir kereden bir şey olmaz’’ diyen bakan hakkındaki önerge reddedildiğinde o koskoca imam hatip mezunu, çoğu siyasal islamcı vekillerin o bakanı tebrik kuyruğuna girmesiydi.
**
Diyanetin ‘’Öz kızına şehvet duyabilirsin’’ fetvasına tepki gösterilmesinin ardından kendine din adamı diyenlerin sokaklara çıkıp ‘’Diyanetimize sahip çıkıyoruz’’ demesi, ‘’Alt yaşında çocukla evlenilebilir’’ fetvası verenler… Kadının, çocuğun bu kadar değersizleştirildiği bir ülkede acaba bu utanç kimin?
**
Her şey kirlendi derken, hava kirliliği neden hep artıyor ama azalmıyor? Denizlerde neden müsilaj oluştu? Göller neden kuruyor? Bütün akarsuların üzerine neden zehir kusan tesisler kuruluyor? Kanser vakaları, onulmaz hastalıklar neden bu kadar çoğaldı?
**
Cezaevlerindeki doluluk, hastanelerdeki doluluk ve kahvehaneler… Ne oldu da gençliğimiz uyuşturucu, kumar ve fuhşa sürükleniyor? Şimdi Adana’da ya da başka bir şehirde bir otobüs durağına gidin ve ilk gelen otobüse binin. Bakın bir lütfen ilk duraktan itibaren o otobüse binen insanların yüzüne. Mutsuz yüzlerle binip, mutsuz ve kaygılı iniyorlar o otobüsten…
**
Gazeteciler için açık cezaevine döndü ülke. Gençler bu ülkeden neden gitmek istiyor? Geleceği çalınırken birilerinin, birileri üç-beş yerden ballı maaş alıyor. Bileğinin, yüreğinin hakkıyla sınav kazananlar mülakat adı altındaki bir saçmalık, tezgah, yandaş kayırma adına eleniyor.
**
Kefen paramız vardı, kara gün akçesi… İşsizlik fonu vardı. Sahi ne oldu bunlara. Çocuklarını başka şehre üniversite kaydına götürüp de başını öne eğerek geri dönenler, ekmek parası için çalışırken katil patronların kar hırsı nedeniyle alınmayan önlemlerden dolayı yaşamı solanlar, yoksulluk yüzünden ocaklarına ateşler düşenlerden geçilmeyen bir ülke…
**
İş cinayetlerinde dünya üçüncüsü, Avrupa birincisisin sen. Kadına şiddetin 20 yılda yüzde bin 400 arttığı, işsizliğin, zamların, enflasyonun TÜİK eliyle gizlendiği bir coğrafya. Hastane, köprü, otoyollarında milyonların batırıldığı bir ülke… Gel de isyan etme!
**
Hukuk, adalet, üstünlerin hukuku ve bir kavram kargaşası içinde kıskanılarak büyüyor yoksulluk, işsizlik, ahlaksızlık, zamlar… Nefes almanın yaşamakla eşdeğer görüldüğü bir tarih yazılırken yolun ne kadar açık senin sevgili yurdum? İşte bunun için Nihat Behram’ın dizlerindeki gibi ‘’Haykır acını ey halk!’’
Bir yol kavşağındasın, fakat/mutlaka değişecek kaderin./Bunu bekliyor ıslak çukurlarda/üşüyen şu yoksul çocuk,/bunu bekliyor gözevleri kurutulmuş analar,/bunu bekliyor zincirin oyduğu bilek,/bunu bekliyor açlık, kuraklık,/ılık ılık akan kan;/bunun için en genç yerimizi/ölümle tanıştırdık…/Kuşan kendini artık,/biraz da gövdeni yüreğinle kırbaçla;/ey halk, haykır acını/bu kara dumanı dağıt…/