Bütün dertlerimi bir an unutsam
Dalgasız denizler gibi yorgunum…
Körpe köyünün üç tarafı dağlarla çevriliydi… Dağların arasına kurulmuş ufak bir köy ve bir tek batıya çıkışı vardı. Köyden çıkıp bir kilometre kadar yürüdüğünde yolun sol tarafındaydı Karatepe. Büyükçe bir yerdi, üzerinde hiç taş yoktu, toprağının siyah olmasından dolayı buraya Karatepe diyorlardı. Körpe köylüleri bu tepeye kavun ekerlerdi. Çok tatlı kavunları olurdu. Böyle tatlı kavunlar dünyanın başka bir yerinde var mıydı bilmiyorum. Tepeye yaklaşmadan önce esen saba yeli ile kavunların kokusu yayılırdı her bir yana…
Amerikalı Hıdır, kundaktaki üç aylık kızı Nazime ve eşini bırakıp eniştesi Tahir’in yardımıyla Amerika’ya gitmişti. O zamanlar Amerika dünyanın dört bir yanından göçmen alıyordu. Hıdır, Arizona eyaletinden 5-6 sene çalıştıktan sonra geri gelmişti vatanına. Kendi köyünde Amerika usulü iki katlı bir ev yaptırmıştı. Kızı ve eşiyle çok mutluydu. Bir gün köyün bekçisi yanına geldi ve hoş beşten sonra, “Asker kaçağı olduğun için jandarmalar seni arayıp duruyor, h er an evine baskın yapabilirler, biran önce köyü terk et” diye uyarmıştı. Hıdır, askere gitmeden önce Amerika’ya gittiği için asker kaçağıydı.
O gece eşini ve kızını yanına alıp giyecek eşyalarını ve yolluklarını katırlara yükleyip köyden ayrıldı. Körpe köyünün üzerindeki dağın tepesine vardıklarında karanlık iyice çökmüştü. Geriye dönüp köyüne doğru baktığında ne görsün; Jandarmalar evini ateşe vermişlerdi. Islak gözlerle evinin yanışını izledi, ”Artık burada durulmaz” diye geçirdi aklından, atının başını çevirdi, geri döndüler. Karatepe’ye vardıklarında orada mola verdiler. Kavun kokusu yayılmıştı her tarafa, gidip bir kavun kopardı, kesip yediler. Eşine dönerek, “Hanım sizi Sultan ablamın yanına bırakıp geri gideceğim” deyince kızı Nazime, “Ne zaman geleceksin baba?” diye sordu. Babası, “Bir sene sonra, bu kavunlar olduğunda tekrar geleceğim kızım” diye cevap verdi ama döneceğine kendisi de inanmıyordu. İçi hüzünle dolmuştu, yola koyulup ablasının köyüne geldiler, eşini ve kızını onlara bırakıp gözden kayboldu.
Hıdır Amerika’ya döndükten sonra seferberlik ilan edildi. Çünkü kurtuluş savaşı başlamıştı ve bir daha geri dönemedi…
Kızı Nazime yıllarca babasının yolunu gözledi, her yaz kavunlar olduğunda kara tepeye gidiyor, kavunların arasında oturuyordu. Orada kavun kokusu değil ama babasının kokusunu alıyor gibiydi.
Nazime büyüdü, güzeller güzeli genç bir kız oldu, annesi o zamanlar ince hastalık dedikleri vereme yakalanmış ve hayata gözlerini yummuştu.
Halası Sultan, Nazime’yi Rıza isimli bir gençle evlendirdi, bir oğlu, bir de kızı oldu.
Hıdır Amerika’dan dönemeyince oradan birisiyle evlenmiş ve birde oğlu dünyaya gelmişti.
Nazime, babasını bir daha görememişti ama yıllar sonra babası öldüğünde Amerikalı eşi ile oğlunun tabutu başında çektirip gönderdikleri resmi görmüştü. Bütün umutlarını, beklentilerini yitirmiş gibiydi. Saatlerce elindeki resme bakıp durmuştu, gözlerinden süzülen yaşlar yanaklarından aşağı dökülüyordu..
Güzeller güzeli Nazime’ye babası ile en son yaşadığı geceyi hatırlatan ve onun kokusunu getiren tek şey kalmıştı ; Kara tepenin kavunları…