Kısa kısa (2)

Mustafa Kemal Atatürk 

    Atatürk faşist miydi? 

     Bu soruyu neden sordum kendime, bunu merak edeceğinizi biliyorum. Durduk yere niye böyle bir soru sorayım, değil mi ama.

     Bu soru bugün bile sorulmaya devam ediyor; sol çevrelerde buna dâhil. Bitmedi Atatürk sendromu!

     Bir yazımdan dolayı şöyle bir ileti aldım, bunu sizinle paylaşmamda sakınca yok. Bu ileti sadece bana yönelik olmadığını biliyorum, özellikle sol çevreye de söylenmiş.

     Bakın ne yazmış:

     “Ah ahh, senin gibi Kemalist, sosyal faşistler halkın başına belasınız. Sen var ya devrimci maskesi altında kalma, direkt git en yakın ülkücüler derneğine takıl, yakışıyorsun oraya.” 

     Tekrar soralım:

     Atatürk faşist miydi?

     Ama önce ben de sizlere sorayım, Atatürk’ e faşist dememek faşistlik mi olur? Ya da radikal diniler gibi düşünmemek kâfirlik mi oluyor?

     Atatürk’ ün faşist olduğunu söylemek faşizmin ne olduğunu bilmemektir, bunun altını kalınca çizelim. Her baskıcı rejim faşizm değildir.

     Peki, diktatör denilir mi Atatürk’ e?

     Evet, diyebiliriz. Bir diktatörde olması gereken özellikleri bünyesinde topluyordu. Burjuva demokratik devrimini inşa etmeye çalışırken önüne çıkan muhaliflerine şiddet uygulamaktan kaçınmamıştır, bunun için idamla kalmamış, katliamlar da yapmış biridir. Aynı zamanda farklı düşüncelere tahammül edemeyen biriydi.

     17 Eylül 1924 şöyle der, Trabzon gezisinden döndükten sonra:

     “Trabzon’ da ‘Kahkaha’ namında bir mizah gazetesi çıkaranlar, Bolşeviktir. Alakadar olunuz; tahkikat yapınız. Bu gazeteyi çıkaranları anlamakla beraber, gazetenin çıkmamasını temin ediniz. Gazete sahibi, Erzurum kongresi’ nde düşmanlar tarafından benim teşebbüslerimi bozmak için, delege sıfatını elde ederek Kongre’ ye üye gönderdikleri Ömer Fevzi Bey namında bir alçağın akrabalarındandır.” 

     Yani şunu bilmekte fayda var. Her diktatör faşist değindir, lakin her faşist bir diktatördür.

     Radikal dinciler, tahrikatlar neden sevmezler Atatürk’ ü?

     Çok basit, onlar laiklik karşıtılar. Devleti İslami kurallarla yönetmek istiyorlar. Atatürk’ ün düşüncesi ise dini düşüncelerle devletin yönetilemeyeceği; b yüzden laik devletten yana tavır koymuştur. Muhaliflerine de şiddet uygulamaktan kaçınmamıştır.

     Tahrikatların söylediği gibi Atatürk Bolşevik miydi? 

     Değildi!

     1 Kasım 1922 de söyle der:

     “Şurası unutulmamalıdır ki, bu tarz-ı idare bir Bolşevik sistemi değildir. Çünkü biz ne bolşeviğiz ne de komünist; ne biri ne diğeri olabiliriz.” 

     Amerikalı subay Douglas MacArthur’ la 1932 yılında yaptığı bir konuşmada da şöyle der:

    “Bugün Avrupa’ nın doğusunda bütün uygarlıkları ve hatta bütün insanlığı tehdit eden yeni bir güç belirmiştir. Bütün maddi ve manevi imkânlarını top yekün bir şekilde, dünya devrimi gayesi uğruna seferber eden bu korkunç kuvvet, üstelik Avrupalılar ve Amerikalılaca henüz bilinmeyen, yepyeni siyasal yöntemler tatbik etmekte ve rakiplarinin en küçük hatalarından bile mükemmelen istifade etmesini bilmektedir. (…) Uyanan Doğu milletlerinin düşünce yapılarını mükemmelen sömüreni onların milli ihtiraslarını okşayan ve kinleri tahrik etmesini bilen Bolşevikler, yanız Avrupa’ yı değil, Asya’ yı da tehdit eden başlıca kuvvet halini almıştır.” 

      Atatürk’ e anti- emperyalist, anti-kapitalist diyebilir miyiz?

     Diyemeyiz, hiç diyemeyiz. Atatürk anti-emperyalist değildi, hiç olmadı da. Emperyal güçlerle her daim yakın ilişkiler içindeydi, Batıyı yakınen takip eden, gelişmişlik seviyelerini tıpkı Vahdettin gibi hayranlıkla izleyen biriydi ve hayalide sanayi devrimini gerçekleştirerek emperyal devletlerarasında yerini almaktı. Bunun için devlet destekli sanayileşlemeye yöneldi; niyeti ulusal burjuvaziyi yaratmaktı. Bağımsız Türkiye derken, kendi iç dinamikleriyle gelişmiş emperyalist bir ülke haline gelmekti. Bunu başaramadı. Gerek gelişmekte olan kompradorlar ve dış emperyalist devletler buna izin vermedi ve 1923 iktisat kongresi’ yle ülke kapıları emperyalist devletlere açıldı, yatırım yapmalarına izin verildi.

     Atatürk sadece emperyalist işgale karşıydı. Sömürge devlet olmak istemiyordu, hepsi bu!

     Ne istiyordu?

     Kendi iç dinamikleriyle gelişen sanayiye sahip olmak ve iç dinamiklerle burjuva devrimini yapmaktı. Buna ne olanağı vardı ne de iç dinamikler (kompradorlar gibi) böyle bir şey istiyordu; onlar tekellerin Türkiye bayisi olmaktan mutluydular. Batının seviyesine getirmek istedi Türkiye’yi. Buna yönelik bir hayli adımlar attı, her adım atışında karşısında din adamlarını, tarikatları buldu.

     Solunda öncelikli niyeti sanayi devrimi yapmak, ülkeyi feodaliteden kurtarmak değil miydi? Sosyalizm anca gelişmiş bir sanayi devrimi üzerine inşa edileceğini biliyoruz. Mahir Çayan Milli Demokratik Devrim tezini de bunun için kaleme almıştır. Türkiye’ yi Osmanlının karanlığından, saltanatından, çürümüşlüğünden, insanı un gibi öğütüşünden kurtarmış, çağdaş Türkiye olma yoluna sokmuştur. Yaptıkları reformlar küçümsenmeyecek türdendir.

    Çağdaş, modern, laik, Cumhuriyetçi ve burjuva demokratı olarak, reformlarıyla bilincimizde yerini alacak biridir Atatürk.

    CHP (Cumhuriyet Halk Partisi) 

     Kendisini güncellemeyen her düşünce, her yapı milim milim erir, muhafazakâr hâl alır.

     Bu güncelleme çağı yakalamaya yönelikse tabii ki.

     Sosyal demokrat parti edasında olan CHP’ de de durum bu.

     Kuruluş aşamasında ilerici öğeleri bünyesinde toplayan bir partiydi ve milyonlar onu destekliyordu, gelinen nokta da ise durum hiç böyle değil, tüm söylemleri yüz yıl öncesine dayanıyor.

      Hâl bununla da olsa neyse diyeceğiz, ama her geçen gün parti sağa kayıyor, sağın safında yer kapmak için sanki didiniyor.

      Mhp’ nin elinden milliyetçiliği alma derdinde.

      Mhp’ nin rahminden doğan İyi partiyi incitmeme telaşında.

      Sağın içinde biz de varız deyip duruyor adeta.

      İlerici, çağdaş, modern, burjuva demokrasisinden yana olan, halkçı söylemlerle sahnede olan, Cumhuriyetçi, laik ve sosyal demokrat bir parti olan CHP 1940’ lardan sonra kendini güncelleyemediği için gericileşmeye başladı, o gün bu gün yarım yamalak iktidara geldi.

     Tarikatlarla, sofularla mücadele etmiş bir CHP şimdi tarikatlara söz etmekten çekiniyor.

     Akp’ yi iktidara taşınmasına destek olan, Erdoğan’ ın adaylık yolunu açan bir CHP var karşımızda.

     Bir Mhp’ liyi aday göstererek, Erdoğan’ ın Cumhurbaşkanı seçilmesini sağlayan da CHP.

     Cesur görünen (ama hiçte cesur olmayan, şu an ki partisini akp nin suyuyla döndüren, kendisine oy veren milyonlara ihanet eden, bir de çıkmış halktan pişkin pişkin oy isteyen) M. İnce’ yle tekrar Akp’ yi iktidarda tutan, “Ne yapalım sokağa çıkalım da kan mı dökülsün,” diyen bir CHP!

     CHP, İyi Partiye gösterdiği hassasiyeti, ilericiliğe, çağdaşlığa, laikliğe, Cumhuriyete, demokratlığa ve Kürtlere, Araplara, Lazlara, Çerkezlere, Ermenilere… de göstermeli, bizleri de incitmemeli.

     Özellikle Kürtler çantada keklik görülmemeli, bu Kürtlere yapılan en büyük aşağılamadır.

     Süratle bundan vaz geçilmeli CHP yönetmenleri.

     Sağcı beş partiye gösterdiğin hassasiyetten daha çok hak ediyor incinmemeyi Kürtler ve HDP.

     Kürsüye her çıktığınız da yüksek sesle sürekli HDP kapatılamaz, Erdoğan üçüncü kez aday olamaz diyen bir CHP olmalı.

     Bu durumda akla şu da gelmiyor değil hani.

     HDP’ nin kapatılmasını saman altından CHP’ de istiyor olabilir mi?

     Dokunulmazlıkların kaldırılmasına “evet’ demesini hatırlayınca pek komplo teorisi gibi de durmadı bu.

     Kürtlerin çoğunluğunun dindar olduğunu düşünürsek, oyların çoğu CHP’ ye değil Akp’ ye gider.

     Mhp’ ye gösterdiği sevgiyi, şimdi İyi Partiye gösteriyor.

     CHP ile yan yana olan Mhp şimdi Akp nin yanın da…

     Onca sevgi nereye gitti!

     Aynı hataları işlemek CHP’ nin karakteri mi yoksa?

     CHP, HDP’ yi incitmekten vazgeçmeli

     Ve CHP kendini tez elden güncellemeli, ilerici gömleğini giymeli

     Ve artık CHP’ ye oy verenler de tembel seçmen konumundan çıkmalı.

     CHP’ yi rayına sokacak olan seçmendir.

     Yoksa bu seçimde de atı alan Üsküdar’ ı geçecek.

Bunları da Okuyabilirsiniz

Daha ne kadar öleceğiz, daha nasıl öleceğiz?

TÜM KADIN KARDEŞLERİMİZE SELAM OLSUN!!! Kadın cinayetlerinin özellikle son 10 yıldır arttığı ülkemizde önlem alınmamasını …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir