İlim evleri kapatılamaz.
Sonda söyleyeceğimi baṣta söyleyeyim: Sadece öğrenciler değil veliler olarak üniversitelerin kapatılmasına kararlılıkla tepki vermeliyiz.
İslamiyet bilim istemiyor, bunu bir kez daha gösterdi üniversiteleri kapatarak.
Cahillestirilen halk daha kolay yönetilir mantığıyla hareket etmeye devam ediyor Akp’e, bunu bir kez daha gözümüze sokarak gösterdi.
Türkiye üniversitelerinden mezun olacak öğrencilerden iyi teknokrat çıkacağına inanıyor musunuz?
Ben inanmıyorum.
Hani ölünce badem gözlü olan Özal demiṣti ya:
“Benim memurum iṣini bilir.”
Onun memurları iṣini hep iyi bildi. Bastı imzaları aldı hediyeleri iṣverenlerden.
Sonuç ortada 20 bin civarında bina yerle bir oldu.
15 bin bina yıkılmıṣ olsa bile her binada 10 insan ölse 150 bin can demek,
Burada hemen akla ṣu soru geliyor:
Devlet halkına neden yalan söyler?
Biz eğitime dönelim.
Eğitimsizlik bir ülkeyi bitirir, güçlü devletlere teslim eder.
Eğitimsizlik bilimide bitirir.
Hatırlayalım, yıl 987/ 1579, Sultan lll. Murat dönemi.
Takıyuddin Mehmed Bin Maruf’ un kurduğu rasathâne top atıṣlarıyla yerle bir edilir, lll. Murat’ tan aldığı emirle Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paṣa tarafından.
Peki, neden yıkıldı?
Oysa yine bu rasathâne padiṣah tarafından kurulmuṣtu.
Nedeni İslami karanlık.
Dönemin Kâdî-zâde Ahmed Ṣemseddin Efendi bilimin dinin önüne geçmesinden korkunç derecede rahatsız olur, hükmünün kalmayacağını düşünür. Her fetvasında bunu dile getirir. Ve der ki:
“Bu ṣeytan evinde meleklerin bacaklarına bakılıyor.”
III. Murat Ṣeyhülislam’ ın fetvasına teslim olur, bilim evi yıkılır.
Bugün aynı zihniyet iktidarda.
Yıl 1579, bugün 2023, bilim yıkılınca ilerlemede olmuyor.
Bilim İslamın önüne geçmemeli diyen bu zihniyet ilk olarak yaptığı icraat üniversiteleri kapamak oldu.
Ṣimdi neyi tercih edeceğiz?
Akp iktidarını mı?
Bilimi mi?
Sinan Bahar
1978’ den beri tanırım Sinan Bahar’ ı.
Kendi güzel, duyguları güzel, düşünceleri güzel insandı, abimizdi.
Adana’ nın, Sümer Mahallesinin efendisiydi.
Adana İl Bayındırlık Müdürlüğünde çalışıyordu.
Ondan bundan hediyeler alıp imza atmıyordu.
Çizgisinde evrile evrile ilerleyenlerdendi.
Neşeliydi de, esprili bir üslubu vardı ve yaptığı ince esprilerle kimseyi incitmezdi.
Hoşgin’ i, Batak’ı, Okey’ i güzel oynardı, masasının etrafı dolardı.
1998 Adana depreminde Kahvehanemizin masanın bir ayağı olmuş okey oynuyordu arkadaşlarıyla. Sıcak bir yaz günüydü. Ben de duvar dibinde oturmuş kendimden geçmiştim, şekerleme yapıyordum. Sarsıntıyla uyandım. Böyle sarsıntıya ilk tanık oluyordum. Herkes kaçışıyor, can derdine. O sırada Sinan abi kaçmaya çalışan iki rakibinin kolundan tutmuş, “Kaçmayın, kaçmayın iki okeyim var,” demiş. Bu Fazıl arkadaşın ürettiği bir espri miydi, yoksa gerçek miydi, bu güne kadar aydınlığa çıkmadı.
En son Adana’ya gittiğimde görmüştüm. Yaşın verdiği etkiyle iyice yıpranmıştı, ama esprisinden, zekâsından bir şey kaybetmemişti.
Bizi bırakıp gitti.
Oysa ölmeyi yasaklamıştık.
Yasağı dinlemedi asi bedeni.
Güle güle Sinan Abi
Cezalandırma
Nereden başlamalı?
Öfkeden mi?
Birleşecek öfkeler!
Aksi doğanın ve insan tabiatının diyalektiğine aykırıdır.
Yalanlardan mı başlayalım, sayısı çok olan ve sürekli başvurulan yalanlardan mı?
Kaç insanımız bu feci felaketten aramızdan acı çekerek hiç hak etmedikleri bir ölümle aramızdan ayrıldı?
Verilen rakamlar doğru mu?
TUİK’ in verilerine mi benziyor?
Cümle âlem verilen rakamlara inanmıyor, onlar bizi kandırdıklarını sansın.
Bu rakamı doğru bile kabul etsek 40 bin civarında can, ay mı?
Şimdi bu kırk bin canın katilleri yine cezasız mı kalacak, üç beş günah keçisi seçilecek, hapse atılacak, belki bir ikisine üç beş yıl ceza verilecek, toplumun birleşecek olan öfkesinin gazını almış olacaklar.
Bu öfkenin birleşmesini engelleyebilir mi?
Hatay yerle bir oldu. Pazarcık, Elbistan, Maraş, Adıyaman, Antep ve ilçe ve köylerinde ısınacak bina sayısı parmakla sayılacak kadar az kaldı. Çökmeyenler içine girilemez haldeler.
Hatay ilinin belediye başkanı kim?
Lütfü Savaş
Üç dönem belediye başkanı; yüzlerce binaya oturum izni veren…
250 daireli “Cennetten bir kare” denilen Rönesans Rezidans’ın yapımına hem izin verdi. Belediyenin mühendisleri de oturulabilir diye imza attılar.
Bu cennet binası çok komik bir şekilde devrildi, üç yüze yakın canı içinde boğdu.
Oturulur raporunu imzalamadan hiç mi kontrol etmediniz, hadi yapım aşamasında kontrol etmediniz?
Zemin kontrolü de yapılmamış belli ki veya hiç dikkate alınmamış.
Ne olmalı şimdi?
Başta bu ve benzeri binalara yapılır, oturulur izni veren Belediye başkanı Lütfü Savaş ve imzaları olan memurları derhal tutuklanmalı, yargılanmalı.
Bu sadece bu ilin sorumlularıyla sınırlı kalamaz elbet, diğer illerin ve ilçelerin önceki ve şimdi belediye başkanları da, imzacı mühendisleri de tutuklanmalı, yargılanmalı.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve imzacı mühendisleri…
Bu da yetmez!
Devletin kasasına üç kuruş daha fazla para girsin diye kaçak yapılara imar affı çıkaranlarda tutuklanmalı, birinci derece cinayetten yargılanmalılar, indirimsiz olarak ömür boyu hapse mahkum edilmeliler, yeni yeni yaptıkları cezaevlerinde ömürlerini tüketmeliler.
Hırsızlık
Türkiye’ de 453 bin497 müteahhit varmış.
Kaç bin hırsız var Türkiye’ de?
Hırsızlık ve talana tepki verenlerin içinde yüzde kaçı hırsızdır acep?
Ben hırsızlığı sevmem diyenler hiç hırsızlık yapmadı mı?
Bunlar eline fırsat geçse hırsızlık yapmaz mı?
Samimi olalım ama.
Yanıtını bana/ bize değil kendinize verin.
Hırsızlığın/ Talancılığın genetik olduğunu göz ardı etmeden cevaplayın ama.
Çünkü bu deprem bunu bir kez daha ispatladı.