RANDEVU ÖZÜRLÜLERE ACIYIN VE BAĞIŞLAYIN…

1-Sağlık, 2-Zaman… Bu iki değer insanın sahip olduğu en büyük paha biçilemeyen zenginliğidir…

Ancak bu iki varlık kaybedilmeden de, Önemi, değeri ve faydaları asla anlaşılmaz…

Hele de günümüz insanlarının; En büyük varlığı olan hayatının; Her saniyesi dünyadaki tüm altınlardan, paralardan daha da çok önemli ve değerlidir…

Aldığı her nefesinde bitmek için, geriye doğru hızla işleyen zamanını çok iyi kullanmak zorundadır; Akıl insana bunu daima emreder..,

Her insanın bu zaman anlayışına sahip olması; Özellikle verilen randevu saatlerine, Çok dikkatli titizlikle uyması gerekir; Karşısındaki kişilere göstermesi gereken en uygar davranışı olmalıdır…

Ancak bazı insanların bu bilince ulaşmadığı için, Randevularına uymamayı alışkanlık haline getirmesi; Günümüzde kendiyle sorununu çözememiş olan, Bir insanın gösterebileceği, En ilkel, en vahşi, en hain, en saygısız davranışıdır… Özellikle belirlenen yerde ve saatte; Gelecek kişiyi saatlerce bekletmek, Sonra dönüp basit bir özür bile dilememek, Kendini bilen uygar her insan için utanılacak, Affedilemez en büyük saygısızlık, Hatta asla bağışlanamayacak terbiyesizliğidir…

Daha da ötesi bir süre sonra da sanki hiçbir şey, Olmamışçasına utanmaz ve yüzsüz şekilde davranması, Çağ dışı kalan bu ilkel insanın, Hayata bakışını ve kişiliğini somut ve net şekilde ortaya koyduğu en çirkin davranış göstergesidir…

Hele de zamanın en hızlı iletişimi aracı olan, Cep telefonu çağrısına defalarca aranmasına, Karşı yanıt vermemesi, Bunun da ötesinde, Arayan kişiyi bilinçli ve kasıtlı şekilde engellemesi, Uygar ve normal bir insanın anlayabileceği bir tutum değildir…

Tüm bu davranışlar o kişinin yaşadığı çağı, Ve kendiyle doğuştan başlamak üzere küs olup, Hayattan ve özünden nefret ettiğini, En somut biçimde kanıtlar…

En ilkel şekilde, bilerek ve ya da bilmeyerek böyle davrananlar, Zamana, hayata daha önemlisi kendine Yenilip hayata tutunamayanlardır; Bin yıl yaşasa da asla tutanamayacak olanladır…

1970’li yıllarda şöyle bir şarkı vardı; -MUTLULUKLA RANDAVUM VARDI, GEÇ KALDIM GİDİVERMİŞ… Çok iyi halt etmişsin derler böyle davrananlara…

Günler önceden verdiği randevusuna bu ilkelliği ve beceriksizliği yüzünden geç kalan; Ya da, kasıtlı, belki de bilinçli olarak gelmeyen kişi, Kendisi gibi karşısındaki insanın da, Dünyadaki tüm altın ve paralardan daha değerli olan, Zamanını bilinçli şekilde haince, Boşa harcamış ve de harcatmış olur;

Böyle ilkel bir davranışla karşılaşan Duyarlı, aydın ve uygar insanlar 40-50 yıllık dostluklarını o kişiyle düşünmeden, sonlandırlar…

Çünkü günümüzdeki uygarlığın en somut, Belki de en basit göstergesi olan, Randevu bilinci oluşmayan bu ilkel insan;

-Çağını ve kendini asla anlayamamış,

-Hayatın sorunlarını hiçbir şekilde çözememiş,

-Özüyle doğuştan itibaren tam olarak, Küs ve kavgalı demektir…

-Bu nedenle hayatın her dediğine kulaklarını ömrü boyunca; inatla ve tamamen kapatmıştır,

-Kendini geliştirip aşmasını gerçekleştirecek, Kadim ve modern bilgiyi de bilinçli şekilde kullanamamış,

-Hem kendi hem de diğer insanlara saygısı kalmamıştır…

-Bu anlayıştaki kişi kaç yaşına gelirse gelsin;

-Nezaket, kibarlık, centilmenlik, incelik gibi erdemler konusunda, Bilinci asla oluşmamıştır ve de oluşmayacaktır, Öyle ki hala içindeki mağara insanından bir adım öne çıkamadığı için;

-O ilkel varlığı hala yaşamaya; Kabul edilemez vandal davranışlarına, Devam eden çağdaşı kalmış acınacak bir varlıktır…

-Hayatının tamamı A’ dan Z’ sine kadar;

-Yani ta doğduğu andan itibaren baştan sona yenilgi, -Başarısızlık, hayal kırıklıkları, umutsuzluklarla doludur,

– Randevu özürlü kişi yedisinde neyse de yetmişinde odur,

-Çağın nimetlerinden yararlanıp kendini inatla ve ısrarla geliştiremediği için,

-Hayatını etkileyen olayların kötü sonuçları, Silindir gibi ezip üstünden geçmiş,

-Kendini de adeta hayalet bir varlığa dönüştürmüştür…

Başka bir ifadeyle,

-Aslında bu kişi dünya sahnesinde yaşadığının bilerek ya da bilmeyerek farkında değildir,

-Çağın her türlü güzelliklerinin ve doyumlarının tamamen gerisinde kalmış,

-Aklın ve bilginin aydınlığına hiç bir koşulda ulaşamamış,

-Bunun için en küçük bir girişimde bulunmamış,

-Hayatın önüne çıkarttığı, irili ufaklı her türlü olumsuz engeline, her yaşında ve daima yenilmiş,

-Kendini bu nedenle olayların ve zamanın acımasız akışına kontrolsüz şekilde bırakıp,

-Serseri mayın gibi her an kendine ve çevresine zarar verebilecek olan, Yalnızlığın acımasızlığına kendini mahkûm etmiştir…

-Yaşadığının bilincine varmadığı ya da varamadığı için,

-Özüyle barış sağlayamamış, bin yıl yaşasa da asla gerçekleştiremeyeceği anladığı için,

-Kendi varlığını ret ederek, Ömrü boyunca sessizce içinden kendine, Ağıtlar yakarak ağlamayı sürdürmüştür…

-İç dünyası-bilinçaltı ve bilinç üstü, Daima karanlıkta kalmış, asla aydınlanmadığı için, Acılar, umutsuzluk, olumsuzluk karamsarlıkları,

-Ve hayal kırıklıklarıyla ağzına kadar dolmuştur; -Hayata tutunamadığı için yüzlerce yıl daha da yaşasa,

-Asla tutunamayacak olan kendine ağlayan kocaman bir zavallı bebektir…

-Nefes aldığı her anında,

-Olumsuzluklarla dolu bakış açısı yüzünden,

-Bilinçaltı ve bilinç üstü her an,

-Yıkılıp yok olan umut dağlarıyla dolu,

-Ta doğuştan başlamak üzere,

-Hayatla ve kendiyle küs olan bu zat,

-Toplumla, içinde bulunduğu çağla giriştiği,

-Her mücadelede sürekli yenilmiştir, Ömrü boyunca da yenilmekten kurtulamayacaktır…

-Dünyanın en mutsuz, en karamsar, en olumsuz, en kötümseri olan bu kişi,

-Durumuna sürekli ağlayan bu zavallı koca bebe,

-Ve bir numaralı hayat isimli öğretmenin,

-Zayiler listesinin en başına yaşamını kayıt etme gereği duymadığı, Hatta daha da ötesinde yaşamamış saydığı yitik insandır…

Çok dikkatli olarak çevrenizi iyi gözlemleyin; İçi doğduğu andan itibaren tamamen boşaltılmış, Kendini her daim mutluymuş gibi gösteren, Sahte gülücükleriyle insanları kandıran, Oysa tamamen mutsuzluk abidesi olan, Hatta yaşadığının bile farkına, Varamamış hayalet gibi dolaşan, Çağdışı kalmış bu insanı görmek isterseniz, Bu acılar denizinin kaptanının, Randevularına uyup uymadığına göz atmanız yeterli olacaktır…

Verdiği sözlerin hiç birini tutmayan, Günler önce verdiği randevusuna bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek ya da istemeden uyamayan, Orada beklettiği insana saygısı zerresi bulunmayan, Bin kez de söz verse de buna sadık kalamayacağını somut şekilde görebilirsiniz…

Ya da kendini arayan telefonlara, Anında cevap vermediği gibi, Hatta 40-50 yıllık arkadaşlarından, Bazılarının telefonlarını dahi engellediğini, Somut biçimde tanık olabilirsiniz…

Bu kişiler öyle büyük mutsuzluk, Ve dayanılmaz acılar içinde, Varlığını sürdürmek zorundadır ki; Bir an önce hayatına son vermeyi bile düşünürler…

Ayrıca bin yıl yaşasa da, Bu tutum ve davranışını asla değiştirmediği, Ve de inatla da değiştirmeyi aklının ucundan bile geçirmediği görürsünüz…

Daha da ötesi çağ dışı kalan bu ilkelliklerini, Olumsuzluk, kötümserlik ve karamsarlık özellikleriyle birlikte; Mezarına şekilde götürmek için sabırsızlıkla beklediğini görürsünüz…

O nedenle randevu özürlülere çok acıyın ve bağışlayın…

Oysa her nefesi mucize olan insan; Önce kendini yani bedeni, Ve ruhuyla ebediyen barışık yaşamalı, Çağın sunduğu en ileri bilgiyi kullanarak; Düşüncesindeki karanlıklarını aydınlığına ulaştırmak için, Kendiyle sürekli yarış içinde olmalı, Çağın sunduğu her türlü güzelliklerden, Yararlanıp hayatın her türlü tatların bilincine varmak için çalışmalı, Işık hızında her gün değişen Teknolojiyi çok ustaca kullanmalı, Zamanı geldiğinde de tiyatro sahnesi olan Bu dünyadan gönül huzuru içinde, Gülümseyerek inip gitmeyi başarmalıdır…

Çünkü çağımız bilgi çağıdır, Teknolojiyi kusursuzca emsallerinden, Daha ileride, etkin ve usta biçimde başarıyla Kullanmayı başarma çağıdır, İçinde yaşadığı koşulların verdiği sıkıntıların boyutları ne olursa olsun; Kişi her daim olumlu düşünüp, Akıllı insanlarla beyin fırtınası yapıp, Kendini daha çok geliştirip aşarak, Zamanın ve tarihin önünde yürümeyi Başarmalıdır…

Ne mutlu bu son paragraftaki şekilde Kendiyle, çağıyla tarihle barışık yaşayanlara… Galiba bunlardan birisiyim…

Çok mutluyum…

Bunları da Okuyabilirsiniz

DEVLETİ KAYITSIZ ŞARTSIZ SEVİN…

Her insan yaşamı boyunca iki devlete sahiptir; 1-Sınırları içinde yaşadığı kurumlarıyla bağlı ve sorumlu olduğu …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir